Yeni Nesil Bir Göçmenin Gözünden Sıla Yolu

GEZIDENEME

Ezgi Özerinç

7/3/20256 min read

Aynı Yol, Farklı Nesiller: Sıla Yolu’nun Devam Eden İzleri

Biz bu yola eşimle birlikte ilk çıktığımızda, arabamızın direksiyonunda yeni bir ülkenin umutları, bagajında ise önceki ülkemizin yorgunlukları vardı. İlk göç yolculuğumuz Avustralya’ydı. Kocaman bir kıtanın doğusundan batısına savrulup üç farklı eyaletinde yaşamıştık. Almanya ise ikinci büyük yeniden başlama deneyimimizdi.

Memur Bey

“yorgunum, uykusuzum beni fazla oyalama
bir an önce memlekete varayım
eşten, dosttan hatır sorup, hediyeler vereyim”
(Ayten, 1995)

Köln ile Ankara'nın Arası

“Uzun şu tırları sollamak
Zamanında tehlikeyi bellemek
Bazısı istemez öğüt dinlemek
Gün olur dereyi düzlemeyince”
(Âşık Kabadayı, t.y.)

Yazılı kültürün farklı türlerine ait bu iki örnek, Sıla Yolu'nun hem içsel özlemini hem de dışsal zorluklarını yansıtır. Bir yanda kavuşma isteği, diğer yanda yolun dikkat isteyen doğası vardır.

Yol esnasında şekillenen sözlü ve yazılı gelenekle karşılaşmak bana şunu hatırlattı:
Göç ve yol sadece bir yer değişimi değil, aynı zamanda bir anlatı biçimiydi.

Sosyolog Freya Higgins-Desbiolles, hac yollarını bireyin kendi benliğiyle hesaplaştığı hareketli inzivalar olarak tanımlar (2006). Bu yollar, bireyin içsel dönüşümünü yaşadığı birer ‘olgunlaşma sahnesi’dir.

Benim için de Sıla Yolu, Avrupa’nın asfalt yolları ve sınır kapıları arasında sadece ülkeleri değil, duygusal evreleri de aşan bir dönüşüm süreciydi.
Her ülkenin kapısında biraz daha büyüdüm.
Her otobanda içimdeki karanlıkla biraz daha barıştım.
Yolda çalıştım, ürettim, dönüştüm.

Yol beni yutmadı; yeniden inşa etti.

Benim göçüm sadece üç ülke arasında değil geçmişimle geleceğim arasında kurduğum bir köprü gibiydi. Ve artık anlıyorum:
Benim Sıla Yolum, benim Camino’m.

Hamdım, piştim... Bakalım olacak mıyım?

Ezgi Özerinç, Berlin’de yaşayan, göçmen bir Türkçe Öğretmeni

Montenegro, Haziran, 2025

Ve bizim yolculuğumuzun başlangıç işareti hep aynıydı:
“Şezlonglar arabanın tavan bagajına girdi mi, yolculuk başlar!”
– Eşim Tunç’un asla değişmeyen ritüel sözü.

Her yaz bu cümleyi duyduğumda içimde bir heyecan dalgası olur. Kapılar kapanır, kemerler bağlanır, sadece yollara değil, içsel dönüşümlere de yelken açılır. Kişisel yolculuğumun bu içsel boyutunu araştırırken, akademik literatürde de benzer izlerle karşılaştım.

Yolun Tanığı: Bir Kameradan Fazlası

Sıla Yolu bugün çok daha konforlu bir tecrübe sunsa da geçmişteki mecburi göçlerin, bekleyişlerin ve belirsizliklerin izlerini taşır. Yolda biriken nesneler, yalnızca kişisel değil; kolektif hafızanın tanıklarıdır.

Bu yolda bana eşlik eden çalışmalardan biri Aylin Kuryel’in Yuga, My Yuga başlıklı sergi inceleme yazısıydı. İncelemeye göre, Nikola Babic’in Crazy Days adlı filmi, göçmenlerin taşıdığı nesnelerle aidiyet inşa etme çabalarını gösterir. Filmde Yugoslavya’dan Almanya’ya para kazanmak için giden bir göçmenin kamerası, “dünya üzerinde yolculuk yaparken vazgeçilmez bir malzeme” olarak tanımlanır (Kuryel, 2017).

Ben de kameramı ilk kez Batı Avustralya’nın yalnızlığında doğayı belgelemek için almıştım. Şimdi ise bu küçük objektif, göç yolculuğumun sessiz ama sadık bir tanığı oldu. Her kare, geçmişle gelecek arasında görsel bir köprüye dönüştü.

Yolun Hafızası: Zamanda Yolculuk

Bu yazıyı hazırlarken beni etkileyen kaynaklardan biri de Berlin merkezli bağımsız kültür kolektifi bi’bak ekibi tarafından hazırlanan Sıla Yolu incelemesiydi (Lippmann et al., 2016). Farklı disiplinlerden sanatçı ve araştırmacıların ortak emeği olan bu çalışma, göçün gündelik izlerini nesneler, anlatılar ve hafıza üzerinden yorumluyor.

İncelemede otobüsler yalnızca ulaşım araçları değil, “hareketli bellek taşıyıcıları” olarak tanımlanıyor. Koltuk arkasına sıkıştırılan yolculuk duaları, bagajlarda taşınan melodiler, bugün hâlâ arabalarımızda başka formlarda varlığını sürdürüyor.

Bizim arabamızda da sadece bavullar değil, geçmişin izleri taşınıyor. Yola çıkarken gözüm hala öğrencimin yaptığı ve vitesimizde asılı olan bilekliğe takılır. İlk yolculuğumuzda ‘İyi yolculuklar.’ diyerek bana vermişti. Her şeyin yolunda gitmesini dilediğimde gözüm hep o bilekliği arar. Yolda gelişen sözlü geleneğimiz ise sıkıldığımızda birbirimize uydurduğumuz komik şarkılardır. Zihinden oynadığımız Almanca kelime oyunları, sevdiğimiz şarkıları yolda bir kez daha sözleriyle ve arkasındaki hikayelerle dinlemek, bizi yol boyunca oyalıyor ve biriktirdiğimiz anıları çoğaltıyor. Bir çocuğun gözünden gördüğüm, bir genç kız olarak duyduğum, şimdi ise yetişkin biri olarak yeniden yorumladığım anılar…

Yolun Mirası: Şiirler, Maniler ve Filmler

Sıla Yolu sadece bir güzergâh değil; manilerde, şiirlerde, filmlerde yaşayan bir hafıza alanı.

Beni en çok etkileyen ise, bir Türkçe öğretmeni olarak, sözlü geleneğin yazılı hafızaya dönüşmüş hâli oldu ve kendi alışkanlıklarımızla bir bağ kurdum. Bu dizelerde yolun yalnızca fiziksel değil aynı zamanda duygusal ağırlığını da hissediyoruz:

O zaman öğrendim: Bir göçmen için en büyük sınav yeniden başlamak değil, yeniden başlayabilecek gücü kendinde bulabilmekti.

Almanya'da yaşadığımız bu üç yıl boyunca her yaz Sıla Yolu’na çıktık. Her yolculuk bir gelişim evresini yansıttı:

İlk yıl, acemilere yaraşır bir rota; Sırbistan-Bulgaristan rotası: Yüksek lisansa alışma, yolda Zoom toplantıları, bitmeyen makaleler… Hamdım.

İkinci yıl, kavurucu sıcaklar altında bir yolculuk; Slovenya, Hırvatistan, Yunanistan: Tez yazımı, projeler, yol boyunca devam eden okumalar… Piştim.

Üçüncü yıl, olgunlaşmanın dayanılmaz hafifliği; Balkanlar, Yunanistan ve Türkiye: Yoğun bir Almanca kampı, farklı bir disiplin olarak ukulele öğrenimi, içe dönüş… Olacak mıyım?

Sadece coğrafyayı değil, benliğimi de adım adım keşfettim. Bu yol bizim için bir ulaşım güzergâhından çok bir ritüeldi.

Nasıl ki İspanya'nın en bilinen hac yolu olan Camino de Santiago ya da Japonya'da bulunan Shikoku hac yolu insanlar için bir arınma ve hedef yolculuğudur, bizim Sıla Yolumuz da kendini test etmenin, yeniden yapılanmanın ve dönüşmenin yoluydu.

Yolun Felsefesi ve Hac Yolları: Sıla Yolu’nda Tekâmül
Kaynakça
  1. Malve Lippmann, C.S., Alkın, Ö., Engler, F., Mura, G., Pfaffenthaler, M., Ağaoğlu, A., Ayten, A., Kabadayı, Â.A., Dal, G., Üstün, N. and Pazarkaya, Y., 2016. bi’bak.

  2. Kuryel, A., 2017. Yuga, My Yuga: Misafir İşçi Hikâyeleri Sergisi. Meltem İzmir Akdeniz Akademisi Dergisi, (2), pp.86-90.

  3. Higgins-Desbiolles, F., 2006. More than an “industry”: The forgotten power of tourism as a social force. Tourism management, 27(6), pp.1192-1208.