Sizce Ne Zaman İyi Yazar Olurum?
DENEMEEDEBIYAT
Dilek Özcan
4/17/20254 min read


"Düş görüyorum öyleyse varım... Ben düşündüğüm için siz varsınız..." diyor Uzun İhsan Efendi Puslu Kıtalar Atlası'nda.* Tam da bir yazarın düşsel yolculuğunun iki dünyadan damıtılmış hali. Yazar için eseri sadece sözcüklerden ibaret değildir, anlatmak istediğinin yanında anlaşılma kaygısı da yaşar. Bu yüzden bazen okuyucuya güvenmeyip onun yerine yazdığı her cümleyi gerekçelendirerek yazar ve okuyucuyu tıka basa anlama boğar. Bazen de entelektüel kişiliğinin kibriyle kapalı anlatımla kendi okuyucusunun onun aklından geçenleri anlayabileceğini düşünür. Ferit Edgü, Tüm Ders Notları’nda “Gerçek bir yazar, gerçek bir okur ister, bir mümin değil.” der. Bu durumda gerçek yazar kimdi, nasıl ve ne yazmalıydı? Edgü için, "Yazarlık budur. Yazmak, yalnızca yazmak, başka bir şey değil."**
Yazarlık da bir nevi seyr-i süluk, bir arayış ve bulma barındırır, en azından benim için öyle. Ne zamana kadar yazacağımı veya arayışta bulunacağımı bilmiyorum. Belki de doğru olan budur. Bu süreçte kendimi çok kez sınadığım veya eleştirdiğim olmuştur. Yolculuğumun başında en çok düşündüğüm, yazar olabilecek miydim? Gençlikte, yakın çevremdekiler yazdıklarım üzerinden bana halihazırda yazar olmuşum gibi veya gelecekte yazar olacağıma kesin gözüyle bakarak iltifat ederken, zaman geçtikçe o iltifatların ağırlığında ezilme ve yazmaktan uzaklaşma yaşadım, yazdıysam da kimseye okutma cesaretini gösteremedim çünkü ya iyi yazar olamadıysam? Şimdi görüyorum ki, saçma ve gereksiz yere yüklenmişim kendime. Yazmaya tekrar başladığımda, yazdıklarımı bir kitap haline getirmeye kararlıydım. Bu kez de yazdıklarıma ilişkin olarak kime ve neden yazdığım düşünceleri sardı. İyi yazar olmak istiyorum ya, neye göre iyi yazar olunurun peşine düştüm. Kendimi ve kitap dosyamı sosyolojik bir incelemeye kendi elimle teslim ettim. Hazırladığım kitap taslağını birbirinden farklı ve içlerinde editör, yazar olandan tutun da iyi okur diyebileceğimizden ne bulsa okura kadar çeşitli kişilerden ve benimle tanışıklığı olan veya olmayan okuyuculara kadar herkese okuttum, görüşlerini istedim. Her birinin farklı okuma düzeyleri ve zevkleri vardı. Taslak okunduktan sonra beklenen üzere en ciddi eleştiriyi editör ve yazar olan yaptı, öykülerimin üzerinde çok çalışılması gerekiyormuş. (Haklılardı!) Çok iyi okur olduğunu bildiğim iki kişiden biri sadece bir öykünün belli yerlerini beğendi, diğeri bazı öykülerimde ışık olduğunu söyledi. Diğer okuyucular öykülerin tamamını veya birkaçını oldukça sevdiklerini söylediler. Kendime hangi okuyucuyu dikkate almak ve nasıl bir yazar olmak istediğimi sordum. Ben en keskin eleştiriyi yapan, hiçbir öykümü beğenmeyen o okuyucunun yazarı olmak istedim. Aldığım karar beni şevke getirdi sanmayın, tam tersine gözüme ulaşılmaz gözükmeye başladı ve zamanla yazmayı bıraktım. Daha doğrusu "yazarlık" algısını bırakmıştım. Yazarlığı kitapla özdeş olarak düşündüğümden o dönemde çeşitli dergilere yazılar yazıyorken, içerikler hazırlıyorken bunları görmezden geldim. Çünkü henüz “iyi bir yazar" değildim. İyi bir yazar değilsem, zaten yazar da değildim. İyi yazar olacağım diye, o iyi metinlerin ilhamı bana gelsin diye, bekliyordum. Çünkü ne kitap taslağı üzerinde çalışıyor, ne de yazdıklarımı geliştirmek için çabalıyordum. Şimdi, o zaman aldığım karara bakınca bu bir inat mıydı, yoksa gerçekten üst düzey olduğunu düşünerek tabulaştırdığım okuyucuya erişmek için mi tercih yapmıştım, bilemiyorum.
Yazma üzerine kırılmamı sağlayan Ferit Edgü olmuştur. Onu okuyunca yazarlıktan ne anlamam gerektiğini idrak ettim. "Yazmak, insanın kendi iç dünyasına bir yolculuktur; dış dünyayı anlatmaktan çok, içindeki evreni keşfetme çabasıdır.", "Yazarken insan, kendisini yeniden yaratır."**, "Ama yazabilirim. Korkularımı, kaygılarımı, düşlerimi, düşüşlerimi yazdığım gibi bu eylemi de yazabilirim. Çünkü yazmak da bir eylemdir."*** der. Ben daha kendi içimdekini çözmeden, dış dünyanın kaygısına düşmüştüm. Gaflet! Bunu anladıktan sonra yeni sorunum ‘Ne yazacağım?’ oldu. Sonrasında Borges'le tanışınca ne yazmak istediğimi anladım, “insanı”. Onur Orhan ustamsa bana bunları nasıl bir araya getireceğime kılavuzluk etti. Geriye helvayı kavurmak kaldı. Ancak onca malzemeye rağmen, hala nasıl yazar olacağımı düşünüyordum. Ocağın altını yakıp helva pişene kadar nasıl karıştırmak gerekiyorsa yazarlık da cesaret, sabır ve çaba istiyordu. Ustam sıklıkla, "ilham beklenmez ilhama gidilir" ve “en iyi bildiğinden, kolayından başla” der. Galiba insan önce kendinden başlamalı anlatmaya.
Sizce ne zaman iyi bir yazar olurum? Şakaydı. Neye veya kime göre ‘iyi yazar’ olunacağını belirleyen bir kriter yok aslında. Daha çok okuyup çalışarak, gözleyerek, yolculuğumuzun sonuna kadar giderek, kendimizi geliştirerek yazarlığımızı daha iyi hale getirebiliriz. Umarım bu kez doğru idrak etmişimdir.
Dilek Özcan
İstanbul, Nisan 2025
*Puslu Kıtalar Atlası İhsan Oktay Anar
** Tüm Ders Notları, Ferit Edgü
*** Yazmak Eylemi, Ferit Edgü