Kadın Başınalığın Zayıflığından Tek Başınalığın Gücüne
DENEMETOPLUMSAL CINSIYET YAZILARI
Dilek Özcan
2/23/20252 min read


Feminizm üzerine birkaç kitap, makale okuduktan sonra bir süre aklıma takılan cümlelerle boğuştum. Kimdik biz, ne olmaya zorlanıyoruz, doğarken kız evlat, eş, anne diye hayat menüsü eline verilmiş öteki insanlar mıyız? Kadınların giderek erilleştiği, dişilliğinden uzaklaştığı bir dönemdeyiz. "Kadın başına" olmak, tek başına olmaktan daha zor geliyor. Hangi çağın insanıyız?
Kendi çocukluğumu düşününce, "Sen kızsın, aaaa kızlar yapmaz öyle"lerle büyüdüm. Süpürge sapını at yapmamız sakıncalı, bisiklete binmemiz yakışık almaz, bir yerlerden atlamak, hoplamak kızlara göre değildir, çünkü erkek değilsindir. Çocukken yakınımda olan arkadaşlarımın çoğu erkekti. Onlara ayak uydurarak "erkek oyunu" denen misketi, futbolu oynadım, sapanla taş attım. Evcilikse çoğu zaman tek başıma oynadığım bir oyun oldu, çünkü erkekler evcilik oynamazdı. Oynayacaksa da işe giden baba olurdu, "kız gibi oynamamalıydı, kız gibi ağlamamalıydı." Çünkü kız olmak zayıflıktı, acizlikti, yetkinsizlikti. Oyunların cinsiyeti olmamalıyken, belki de "Bu erkek oyunu" dendikçe aralarına katılma isteğimiz arttı. Erkek gücünü ve onların haklarını elde edeceğimizi düşündük. Toplumsal olarak empoze edilen bu cümleler bizi giderek erilleştirmeye başladı.
Eril güç, giyimde de bizi etkisine aldı. Oramız buramız gözükmesin, rahat hareket edelim diye pantolon giymek, kadın olduğumuzu belli eden elbiselerden kullanışlı geldi ve giderek maskülen bir giyime yöneldik. Elbise giymek, etek giymek çocukken kız olmanın gereğiyken, şimdilerde seksapellikle eş değer kılınmaya başlandı ki artık eteğin boyu bile fark etmiyor.
Günümüz kadınlarında şiddet içerikli oyunlara, sporlara da ilgi artmakta. Bu gurur duyulacak bir durum gibi görünse de şiddet eğilimimizin ve hatta giderek silahlanmamızın temel sebebinin kendimizi erkeklerden korumak için olduğunu düşünürsek, aslında vahim durumdayız. Erkek oyunlarında rekabetin farklı boyutunu yaşıyoruz. "Kadın da yapabilir" derken, erkekleşen vücut formlarımızla cinsiyetsizliğin yeni biçimini yaşamaya başladık.
Zamanla "Erkek gibi kadın" olmayı iltifat saymaya başladık, bu unvanı gururla taşıdık. Orduya gitsek, gittiğimiz gibi geri dönerdik. Tuttuğunu koparan "Erkek Fatmalar"dık ne de olsa, her şeyi hallederdik. Tek başına ayakta kalan kadınlardık, "Helal olsun!"duk. Bir kadına selam verirseniz alacağınız cevap artık sizi şaşırtmasın, ne deseniz "Eyvallah birader!" diyecek seviyedeyiz. Yakında birbirimize "tertip" de deriz.
Kadınlar dâhil her kesimin gözünden kaçan, bizim gücümüzün dayanak noktasının kadınlık olması. Tek başına da olsak bizi ayakta tutan o yapıcı, toplayıcı, toparlayıcı, koordine edici, her işin üstesinden gelici becerilerimizin kadınlığımızdan gelmesi. Biz tek başına da olsak, kadın başına güçlüyüz. Bunun zayıflık olduğunu düşünen ve düşündüren hemcinslerimize, erkeklere rağmen gücümüz dişilliğimizdir.
Sporu da sevdiğimiz için yapacağız, elbise de giyeceğiz, kalabalık bir yerde de gülebileceğiz. Kendimizi "kötü" olan insandan koruyacağız ama insan sevmekten korkmayacağız. Kendine inanan, dişiliğinin gücünü bilen, tek başına olmaktan da aile kurmaktan da korkmayan kadınlar olacağız. Kadın olmaktan gurur duyacağız.
Dilek Özcan
İstanbul, 2025