Arkeoloji ve Kadimin Tecrübesi

GEZITARIH

Muhammed Üstündağ

3/10/20255 min read

“Die reinsten Quellen der Kunst sind geöffnet: glücklich ist, wer sie findet und schmeket.“ ¹

Johann Wolfgang von Goethe (1749-1832)

Arkeoloji sanatsal objelere olan ilgiden doğmuştu. Arkeolojiye karşı bendeki ilgi ise mimariden doğdu.

Yıllardır tarihle ilgili farklı araştırmalar yapar, farklı tarihi yerleri gezer, müzeleri ziyaret ederim. Sanata dair eserler okur, sergilere ve sanatsal faaliyetlere katılır, resim yaparım. Farklı kültürlere dair yaptığım incelemeler, katıldığım kültürel etkinlikler, bu konuya dair ilgimi zenginleştirir. Romanlar, şiirler, efsaneler, edebi eserler okur, bunlarla ilgili filmler ve tiyatro oyunları izler, edebiyat sohbetlerine katılmaktan zevk alırım. Mimarlık zaten benim için ana konu, daha da ötesi mesleğim. Uzun yıllardır ilgilendiğim bu konular bir bütün olarak arkeolojide somutlaşıyor.

Arkeoloji, eskiliği ile tarihi, objeleri ile kültürü ve sanatı, gerçekleri ve efsaneleri ile edebiyatı, mekanları ve ögeleri ile mimariyi içinde barındırır.

Peki nedir arkeoloji?

İnsanlığın kültürel geçmişini, kültürlerin değişimini ve birbirleriyle ilişkilerini inceleyen arkeolojiyi, maddi kalıntılardan yola çıkarak insan geçmişinin incelenmesi olarak tanımlayabiliriz. İnsanların ürettiği, değiştirdiği veya kullandığı bu kalıntılar, herhangi bir şey olabilir.

Arkeoloji, Yunancadaki ar(ch)ke: eski, eskiden kalma ve logos: bilgi, bilim, öğreti, öğretme, tanımlama, kelimelerinden türemiş. Yani arkeoloji kelime olarak "Eskinin -Bilgisi, -Bilimi, - Öğretisi, veya Tanımlanması " anlamlarına gelmekte.

Yani ‘arkeoloji’, arkeolojik yöntemlerle ortaya çıkarılmış kültürleri, tarih, coğrafya, etnoloji ve sosyoloji gibi farklı bilim dallarından yararlanarak araştıran ve inceleyen bilim dalı.

Arkeolojiye dair yirmiye yakın antik kent ve birçok arkeolojik alan gezdim. Her biri birbirinden özel, kıymetli, güzel yerlerdi.

Arkeoloji ve Tarih

Arkeoloji benim nazarımda tarihin en somut halidir. ‘Burada tarih yatıyor.’ sözü boşuna değil. Tarihin görünürlüğünü sağlayan arkeoloji, geçen zamanı ve yaşanan süreci hissettirir. Özellikle antik kentlerde yürümek tarihin içine yapılmış bir yolculuktur. Antik kentlerde gezerken, o zamanki yaşamı hayal edebilmek, o hayalle dolaşmak, insana anlatılmaz bir zevk ve deneyim yaşatır. Bir zamanlar insanların doldurduğu agoraların, sokakların, meydanların, bugünkü kalıntısı zamanın nasıl geçtiğini gösterir. İşte tarihle bağ kurmanın en içten yolu.

Arkeoloji ve Sanat

Arkeolojik kazılardan çıkarılıp sergilenen sanat eserleri beni hep derinden etkilemiştir. Özellikle Roma dönemi heykellerinin gerçekçiliği ve duygusal yansıması, mozaiklerdeki canlılık ve derinlik algısı, fresklerdeki kompozisyon ve tazelik hissi görsel bir şölen sunar.

Heykeller, hacimleri ve formlarıyla kapladıkları alan kadar, oluşturdukları boşluklarla da bir ilişki içerisindeler. Bu ilişkinin ışıkla birleşmesinden doğan ve farklı yansımaların yarattığı bir hareket kazanan gölgeler heykellere canlılık katar. Mozaiklerde ise farklı renklerde ufak taşların bir araya gelerek oluşturdukları kompozisyonlar resim veya desen şeklinde tezahür eder. Küçük taşların sağlam ve parlaklığı, dizilişin narinliği, resmin veya desenin kalitesini ve güzelliğini yansıtır.

Antalya Arkeoloji Müzesi’nde gördüğüm heykeller antik dönemin en güzel örneklerindendi. En canlı ve güzel mozaikleri Ayasofya’da, sade ve yalın mozaikleri Zeugma Mozaik Müzesi’nde temaşa ettim. Tazeliğini halen koruyan antik dönem fresklerini Roma Ulusal Müzesi’nde izledim. Tanık olduğum bunca sanatsal güzellikler estetik duygumu geliştirirken, diğer yandan da arkeolojiye olan ilgimi artırdı.

Arkeoloji ve Kültür

Kazılardan çıkarılan objeler mensubu oldukları medeniyetlerin kültürel birikimini gösterir. Çoğu obje özenle tezyin edilmiştir. Örneğin, ince işçiliğiyle kendini gösteren antik takılar, döneminin estetik algısını, sanat düzeyini ve işçilikteki zarafeti sergiler. Bu objeler hep heyecanımı körüklemiştir. Onlara baktıkça düşünürüm, “Acaba kimler kullandı o objeleri?”. Zamanında o objeyi yapanla kullanan arasında nasıl bir bağ varsa, belli ki bugün onu izleyen ve tefekkür eden benim de onlarla gizli bir bağım var. Acaba onu kullananlar düşünür müydü, asırlar sonra Berlin diye bir şehirden birinin gelip, o objeyi izleyip, onu kullananları düşüneceğini. Çok merak ediyorum, benim bir objem asırlar sonra keşfedilip birileri tarafından izlenip aynı soru sorulacak mı? Olur da bir gün böyle bir şey mümkün olursa, ben o kişi veya kişileri şimdiden düşünüyorum. O insanlar bilmeseler de benden daha şanslı olacaklar, çünkü ben onları yaşadığım zamanda düşündüm ve andım.

Arkeoloji ve Edebiyat

Kimi yerler vardır ki efsaneler değerine değer katar. Bunlardan biri Ayasofya Camii ki bu binaya dair hem Hristiyanların hem de Müslümanların kendilerine özgü efsaneleri var. Her iki kesim de binanın kendileri için önemini vurgulamak ve ispatlamak adına zamanla farklı efsaneler anlatmış. Bir diğer örnek ise El-Hamra Sarayı. Zamanla bu sarayla ilgili o kadar çok efsane üretilmiş ki, Washington Irving ismindeki bir Amerikalı yazar, 19. yüzyılda sözlü anlatılan bu efsaneleri toplayıp ‘El-Hamra’dan Anlatılar’ isminde başarılı bir eser yazmış. El-Hamra Sarayı’nı karşısına alan bir meydanda, Irving’in bu kıymetli eserini okuyup, arada karşımdaki saray surlarını izlerken heyecanlanıyor ve inanılmaz zevk alıyordum.

Arkeoloji ve Mimari

Arkeoloji en özel yönünü mimariyle ortaya koyar. Roma yapılarının ihtişamlı ve anıtsal karakteri, ayakta kalan mimari parçalar ve kapladığı alanla kendini gösterir. Mimari parça ve ögelerin, belli bir kompozisyonla planlanmasından oluşan mekân, verdiği his ve yaşattığı deneyimle unutulmaz anlar bırakır. Aradan asırlar geçmiş olsa da yapının ayakta kalan bölümleri, o hissi ve deneyimi yaşatmaya devam eder. Fakat bunu asırlar sonra deneyimleyebilmek için, eksik olan parçaları hayalde canlandırıp bütünü tamamlamak gerekir. Bunu yapabilmek için de belli bir birikim gerekir. Ancak o vakit zamanı aşıp, çağının yaşattığı hissi deneyimleyebiliriz. İşte o his muazzam bir deneyim. Bunun örneğini birçok yapıda yaşadım. Başta Roma’daki Kolezyum, fakat özellikle Caracalla Hamamı’nda, ihtişam duygusunu ziyadesiyle hissetim ve yaşadım.

Sonuç olarak arkeoloji ile ilgilenmek, kazı çalışmasından öte kadimle bağ kurma çabasıdır. Kurulmaya çalışılan bu bağ, ifade edilemez bir çaba, sabır ve zevke dönüşür. Zamanla, kadim ile şimdi arasındaki mesafe kalkar, şimdi ile kadim iç içe geçer ve arkeoloji kadimi yaşamanın vasıtası olur. Ben bu tecrübeyi gezdiğim birçok antik kentte yaşadım. Özellikle iki antik kentte yaşadıklarımı kaydettim. Dileyenler okuyabilir.

“Es ist viel Unheil in der Welt geschehen, aber wenig, das den Nachkommen so viel Freude gemacht hat.” ²

Johann Wolfgang von Goethe (1749-1832),

Muhammed Üstündağ

Berlin, 2025

  1. "Sanatın en duru kaynakları herkese açıktır; onları bulup, tadabilenlere ne mutlu."

  2. "Dünya, birçok musibete sahne oldu; fakat pek azı sonraki nesillere böylesine bir mutluluk bahşetti."